(ANKARA) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin olarak, "Seçimi kazandığımızın ertesi günü, ışık hızıyla Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmeye başlayacağız. Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olacak. Bütün yasakları kaldıracağız. Tam üyelik isteyeceğiz. Bize düşen prosedür kısımlarını çok hızlı yapacağız ve ilerleyeceğiz" ifadesini kullandı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, NOW TV'de yayınlanan "İlker Karagöz ile Çalar Saat" programına konuk oldu. Özel, Brüksel temaslarına ilişkin olarak, şunları kaydetti:
"Dünya çok zorlu bir döneme girdi. Avrupa çok tedirgin. Avrupa, Ukrayna konusunda çok hassas, Filistin konusunda biraz daha az konuşuyor gibi. ‘Filistinliler buradan gitsin. Buraya yazlık yapalım. Otel işletiriz’ bu çok küstahça bir tavır. Bu yeni bir insanlık suçu. Buna en sert tepkiyi göstermek gerekiyor. Avrupa Amerika’nın müttefikliğine alışık. Avrupa’nın çok ciddi güvenlik kaygıları var. Bu süreç, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye’yi ve önemini artırıyor. Biz bu süreci uzun süredir takip ediyoruz.
"Avrupa Birliği'ne girmek için hiçbir şey yapmıyoruz"
Avrupa Parlamentosu’nda konuşma yaptık. Cumhurbaşkanı adayını da hazırlayan CHP, meselelere nasıl bakıyor ve bize ne vaat ediyor, ne anlatıyor diye çağırıyorlar. Bugünün yakıcı gündemi ilgilerini çekiyor. 15-20 dakikalık sunum konuşmasından sonra bir saati geçen bir toplantı oldu. Nisan ayında Avrupa Birliği’nin Türkiye İlerleme Raporu’nu konuşacağız. Onu yazacak raportör, Nacho Sanchez ile yakın ilişki içerisindeyiz. Onunla görüştük. Karne perişan. Hiçbir şey yapmıyoruz. Her geçen gün geriye gidiyoruz.
"Türkiye oyun dışı kalmış durumda"
AB için mesela pandemide tedarik zinciri kırıldı, Türkiye’nin önemi arttı. Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirirseniz sizi alırlar. Türkiye tamamen oyun dışı kalmış durumda. Sadece statü olarak duruyor. 72 kriteri sağlayarak, serbest dolaşım alacaktık. Bunların 66’sını 2015-2016 yılında yerine getirdik. 6 tane kalmıştı. Kalan 6 kriterde bir adım ileriye gitmedik. Avrupalı olmak, demokratik bir ülke olmak, özgür bir ülke olmak, iktidarın niyeti değilmiş. Öyle olsa, CHP’nin onları rahatsız eden belediye başkanlarını hapse attırmazlar. Tweet atan akademisyeni, Bakırköy Cezaevi’nde 20 gün tutamazlar. Halk TV’nin gazetecilerini, Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ı 34 gün içeride tutup, sonra ‘pardon’ diyemezsiniz. İçeride Hatay halkının seçtiği milletvekili var. Hepimizin canı, ciğeri Vera’nın babası Tayfun Kahraman içeride.
"Türkiye'yi sığınmacı deposuna çevirdiğiniz' dedim"
Erdoğan’a iki kez resimleriyle, her şeyiyle dosya verdim. Şimdi bunların yaşandığı bir ülkeyi arkada resmi görünen liderler, alıp da ‘gel bakalım sen de bizim üyemiz ol’ demezler. Ama Kopenhag Kriterleri’ni teker teker yerine getirirseniz, demokratikleşirseniz, basınınız, akademisyenleriniz özgürse, düşünce özgürlüğü varsa, hak ihlalleri yoksa, ülkede yaşayanların sorunları, konjonktüre göre sorun ya da değil diye kabul edilmiyorsa... ‘Kürt sorunu var’ deyip, sonra hiçbir şey değişmeden ‘yoktur’ demiyorsanız, her şeyi en ince ayrıntısına kadar vatandaşınız için düşünüyor, taşınıyor, tasarlıyorsanız ve onları mutlu yaşatıyorsanız, sizi bu ailenin içerisine alıyorlar. Yoksa bizim gibi maalesef gidip derdinizi anlatmak durumunda kalıyorsunuz. Göçmen krizi olduğunda, Suriye’den Türkiye’ye sığınmacılar geldiğinde o zaman Merkel, Erdoğan ile el sıkıştı. 6 milyon euro karşılığında bütün sığınmacıları Türkiye’ye hapsetti. Şu anda Türkiye’de 4,5 milyon sığınmacı var. Çünkü Türkiye, ‘geleni alacağım, size yollamayacağım’ dedi. Bu anlaşma, Avrupa’nın ilkelerine uygun değil. Bir sorun varsa, bunu hep birlikte üstlenmeliydik. Bir ülkeye parasını verip de sığınmacı sorunundan Avrupa bu kadar kolay kurtulmamalıydı. O zaman Türkiye’de 4,5 milyon değil, 400 bin sığınmacı olurdu. Geri kalanı da Avrupa Birliği’nin çeşitli ülkelerinde yerleşmiş olurdu. Günü geldiğinde hep beraber yollanırdı. Bunu hatırlatıp, ‘Bizi mahvettiniz. Avrupa Birliği açısından da ilkesiz bir iş yaptınız, Türkiye’yi sığınmacı deposuna çevirdiniz’ dedim.
"Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olacak"
Gerçek müttefikler, oturur müzakere eder. Türkiye’yi sıkıntıya sokacak, zorda olan ekonomik durumumuzu da istismar ederek, Türkiye ile bir al ver pazarlığı yapmak yerine, gerçek dostlar gibi müzakere edelim ve sorunlara birlikte çare bulalım. Biz erken seçim istiyoruz. Erdoğan da ‘hadi’ dedi, çıktık seçime gittik. Haziran ayında seçimi yaptık, geldik. Onlara da tam şöyle söyledim. Seçimi kazandığımızın ertesi günü, ışık hızıyla Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmeye başlayacağız. Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olacak. Bütün yasakları kaldıracağız. Kapınıza geleceğiz ve tam üyelik isteyeceğiz. Bize düşen prosedür kısımlarını çok hızlı yapacağız ve ilerleyeceğiz. O zaman gençlerin vize sorunu, hastamızın, gencimizin, akademisyenlerimizin, sanatçılarımızın vize sorunu diye bir sorunu yok. Çünkü artık Türkiye’nin Almanya, Fransa arasında sınırı yok. Hepsi Avrupa sınırları içerisinde olacak. İş insanlarımız, Avrupa’nın iş insanı olacak. Çalışanlarımızın işsizlik sorunu diye bir şey olmayacak. Avrupa’da genç nüfusa ihtiyaç var. Gençlerimiz için Avrupa’nın dört bir tarafı ne zaman isterlerse eğitime gidebilecekleri, ne zaman isterlerse tatil yapabilecekleri, çalışabilecekleri ve dönebilecekleri büyük Avrupa ailesinin bir parçası olacağız.
"İstanbul İl Başkanlığı'nda 'Şanslı' isimli kedimiz var, bir ona dava açmadılar"
Buraya gelirken bana CHP İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik eşlik etti. Özgür Çelik’in kendisine dava açtılar. Görev yaptığı il başkanlığı binamıza dava açtılar. İstanbul İl Kongremize dava açtılar. İstanbul İl Başkanlığı binamızın girişinde bir kedimiz var, ismi ‘Şanslı’. Bir Şanslı’ya dava açmadılar. Suçumuz ne? 31 Mart’ta AK Parti’yi hem de ikinci kez ve güçlü bir şekilde, her iki İstanbulludan birinin oyunu alarak yenmek. Türkiye’de yaşanan bu süreç, Avrupa’da çok yakından takip ediliyor. En çok soru bu konuda geldi. Ekrem İmamoğlu’na beş siyasi yasak istenmesi. Davalar hakkında, ‘Nedir davalar’ dendiğinde, inanamıyorlar. 31 yıl önce alınmış diplomanın iptali için uğraşıyorlar dedim. Hem kaygıyla hem acı acı gülerek takip ediyorlar. Çünkü ‘Demek ki Erdoğan bundan sonra demokratik yollardan seçim kazanamayacağını anladı. Bundan sonra kazanmak için bunlara yelteniyor’ diye bakıyorlar.
"Tek adam rejimlerinin yönettikleri ülkelere benzeyerek, Avrupa'ya derdini anlatamazsın"
Biz, Türkiye’nin AK Parti ve Erdoğan’dan ibaret olmadığını, Türkiye’de yapılan son anketlerde Avrupa Birliği’ne giriş talebinin en son yüzde 68 olarak ölçüldüğünü, yüzde 25’lere kadar geçmişte gerilemiş bir talebin yükselmesinde, Türkiye’nin demokrasi ihtiyacının ve Avrupa değerlerine olan bağlılığının, çağdaş, uygar, zengin bir ülke olmak istemesinin olduğunu, bunun temsilcisi olduğumuzu ısrarla ve sabırla anlattık. Türkiye açısından büyük fırsatların olduğu bir dönem başlıyor. Ama bu fırsatı değerlendirmek için demokratik olmak lazım. Avrupa’ya benzemek lazım. Öyle üçüncü dünya ülkelerine, tek adam rejimlerinin yönettikleri ülkelere benzeyerek, gazetecileri, akademisyenleri alarak, belediye başkanlarını tutuklayarak, milletvekillerini hapiste tutarak olmaz. Buraya derdini anlatamazsın o zaman."
"Sen ne Başkomutanısın?
Özel, Kara ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı tarafından kendisi ayrı ayrı manevi tazminat davası açılmasına ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
"Bir kere Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı onlara da açtırmış. Ben konuşmamda diyorum ki, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanına sözüm yok. Onların gayret sarf ettiklerini biliyorum ama öbür ikisi, bu teğmenleri yakan öbür ikisi. ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ dediler diye ordudan birilerini atarsanız, siz bu orduya en büyük kötülüğü yaparsınız. Çünkü, bu ordunun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Şimdi diyor ya ‘Başkomutanım...’ Sen ne Başkomutansın? TBMM adına temsil görevi yapıyorsun. Sen ana muhalefet liderine ‘Ayağını denk al. Denk getirmesini biliriz’ dersen, AB fotoğrafında yer alamazsın. Çünkü onların ülkesinde böyle bir siyaset dili yok. Bu bir tehdit dili. Böyle bir işin parçası olduğum için utanıyorum.
"Bin dava açsalar, geri adım atmam"
Bu ülkede ilk kez hava, kara, deniz harp okullarının birincileri kadın olmuş. Bu Cumhuriyet rüyasıdır. Sen bu kadınlardan birinci teğmenini alacaksın, ‘Mustafa Kemal’in Askeriyiz’ dedi diye ordudan atacaksın. Bu Cumhuriyet’in kabusudur. Bu ülkenin ebedi liderine ve ordunun başkumandanına sadakat bildiren teğmeni ordudan atmak demek, bu ülkenin genleriyle oynamak, bu ülkenin ana kolonunu kesmek demektir. Bu ülkenin bir sürü kolonu var. Her biri çok kıymetli. Ama ana taşıyıcı kolon, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun kurduğu Cumhuriyet’tir. Bu ülkede yüzde 95 Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılığını, sevgisini bildirirken, sen bunu söyleyen teğmeni atarsan, ana kolonu kesersin. Sonra bu bina niye çöktü diye karşısına geçip ağlarsın. Ben o binayı çökertmesinler diye mücadele veriyorum. Yoksa kavga etme niyetinde değilim. Teğmenler nerede olmak istiyorlarsa, orada olurlar. Biz onlara sahip çıkarız. Biz iktidara geldiğimizde, bu teğmenler kayıpsız orduya dönecek. Onları atanlar da ordudan ayrılacaklar. Emekli olacaklar. Bunu bir değil, bin dava açsalar, ordudaki her bir asker ve personel adına dava açtırsa, bu noktadan geriye bir adım atmam. O teğmenlerin duruşu, Cumhuriyet’in taşıyıcı kolonudur. Onlara saldırmak kolonu kesmektir."
(SÜRECEK)
Yorumlar
Kalan Karakter: