(TBMM) - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, İstanbul’da dokuz ilçe belediyesine soruşturma başlatılması ve Van Büyükşehir Belediyesi Başkanı Abdullah Zeydan’a 3 yıl dokuz ay hapis cezası verilmesine tepki göstererek “İktidar açıkça nifak tohumları ekmeye çalışmaktadır ve bu akıl tutulmasında vazgeçin. Bakın bu iktidar diyalogdan mı dönmek istiyor? Bu soruyu altını kalın kalın çizerek soruyoruz. Ey iktidar, bu uygulamalarınla, Van Belediyemize dönük bu cezalandırma sistemi ile diyalogdan dönmek için bahane mi arıyorsun” diye sordu.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Hatimoğulları’nın konuşması öncesinde salonda 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş depremlerinin ikinci yıl dönümü sebebiyle sinevizyon gösterimi yapıldı.
“İktidar konut yaparken çoğunda bölgesel ayrımcılık yaptı”
Konuşmasına 6 Şubat depremlerinde yaşamını yitiren yurttaşları anarak başlayan Hatimoğulları, şunları söyledi:
“Acıya acı katan şeylerden biri de hala 600 binin üzerindeki yurttaşımızın 21 metrekarelik o konteynerlere iki senedir yaşamlarını sığdırmış olmaları. ‘Biz deprem yarası sardık’ diyen iktidara sesleniyorum. Gidin o konteynerlerin içini görün. O konteynerler iki senede zaten içleri paramparça olmuş. Bir de düşünün böyle konteynerlerde insanlar yaşamak zorunda ve hayatlarını o aileler oralara sığdırmak zorunda kalmış. Sadece 201 bin konut yapılıp teslim edilmiş. Bu iktidar çoğunda bölgesel ayrımcılık da yaptı. Birçok yere de hala konut inşaatı başlatmamış bile. Bunlardan bazıları Adıyaman'ın, Malatya'nın; bazıları Antakya, İskenderun, Defne, Samandağ… Daha oralara doğru düzgün toplu konutlar yapılmadı. Yurttaşla, depremzedeyle kavga ediyorlar. Rezerv alan ilan ediyorlar.
“Deprem vergileri amacı için kullanılsaydı bugün depremzedeyi bina satılacak müşteri gözüyle görmezdiniz”
Benimle orada görüşme yapan Samandağ Mağaracık halkı diyor ki ‘Bizim geçim kaynağımız olan tarım arazilerimiz istimlak edilmiş durumda ve orada bazı temeller atılmış.’ Hazine arazileri dururken hazine arazilerine gitmeyip özellikle tarım arazileri ve yurttaşın arazilerine çöreklenmeye çalışan, rezerv anlayışla neyi hedeflediklerini biz çok iyi biliyoruz. Burada iki şey hedefleniyor. Birisi depremzedeleri bir müşteri olarak görmeye devam eden müteahhit anlayışlı bir iktidarla karşı karşıyayız. Depremzedeye konut satma peşinde, öteki anlayış da bölgedeki demografik yapıyı değiştirmeye dönük plan ve projeleri. O yüzden uzatıyorlar bu süreci bu kadar. Biz buradan iktidara bir kez daha çağrı yapıyoruz. Sizler yıllardır Gölcük depreminden bugüne kadar vergiler topladınız. Bu vergileri gerçekten depreme karşı değerlendirip kullanılsaydı bugün hiçbir şeye ihtiyaç duymadan depremzedeyi bina satılacak müşteri gözüyle görmezdiniz ve en az bir milyon tane haneye inşa edebilirdiniz. Konutu inşa edip yurttaşa bedava verebilirdiniz. Bunun parasını zaten Türkiye'nin 85 milyon yurttaşı ödediği vergilerle bunun finans malını zaten sağlamış ama bunlar kalkıp ne yaptılar? Deprem vergisi adı altında toplamış oldukları vergileri hatta depremden sonra topladıkları hem Türkiye'nin içinden hem yurt dışından gelen yardımları kendi beşli çetesine peşkeş çekmek için uğraşmaktadırlar.
“Başsavcılık, kent uzlaşısını Türkler ve Kürtlerin birliği olarak tanımlamış ve bunu bir suç gerekçesi olarak göstermiş”
Biz barışa bu kadar sevdalıyken, barışı yüreğimizin en derinliklerinden isterken ve bunun için mücadele ederken Türkiye'deki iktidar neler yapıyor? Bu sabah İstanbul'da dokuz belediyeye operasyon gerçekleşti. Kartal, Ataşehir, Üsküdar, Sancaktepe, Fatih, Tuzla, Adalar, Şişli ve Beyoğlu. Burada yapılan siyasi bir darbedir ve biz bir kez daha bir sabaha uyandık, bir siyasi darbeye uyandık. Evet, kent uzlaşısı farklı dilde ve inançta insanların bulunduğu yerlerde birlikte yaşam talebidir. Dünyanın en demokratik hakkıdır kent uzlaşısı. Kent uzlaşısı birlikte yaşamın formülüdür. Ama bugün bu sabah gerçekleşen operasyonda Cumhuriyet Başsavcılığı gerekçe olarak Kent uzlaşısını göstermiş. Şöyle demiş, kent uzlaşısını Türkler ve Kürtlerin birliği, ortak mücadelesi ve ittifakı olarak tanımlamış ve bunu bir suç gerekçesi olarak göstermiş. Kim? Cumhuriyet Başsavcısı. Ya ben inanmıyorum ki dünyanın hiçbir yerinde uzlaşıya böyle bir operasyon yapılsın. Uzlaşı nasıl suç olabilir? Gerçekten bu aynı bir uzmanlık alanı ve bu Cumhuriyet başsavcısını ve ona bunu yaptıran bu iktidarın aklı, çıksın uzlaşının zararlarını topluma anlatsın bakalım. Neymiş acaba suç teşkil eden şeyler? Bir kentte yaşayan farklı halklar ve inançların, toplumsal dinamiklerin bir araya gelerek ‘beni kim yönetecek onu ben seçiyorum’ demesinden daha demokratik, daha insani ne olabilir? Biz her yerde toplumsal uzlaşı ararken bu iktidarımız da bize, ‘sakın ha kimse uzlaşmasın. Uzlaşırsanız vallahi tepenize Cumhuriyet başsavcısı olur’ diyor. Böyle bir akıl tutulması yok dünyada.
“Kent uzlaşısı suçsa o zaman 1 Ekim'den bu yana bizler ve tüm siyasi partiler olarak suç mu işledik?”
Bu iktidar kendine gelsin. Biraz kendinize gelin. Ne yapmaya çalışıyorsunuz siz? Bir yandan barış diyeceksiniz, bir yandan kent uzlaşısının resmi Cumhuriyet başsavcısının gözaltına alma gerekçesi olarak kayıtlara geçireceksiniz. Yok öyle bir dünya. Yok öyle bir dünya. Ve bugün hatırlayacaksınız hepiniz Devlet Bahçeli ‘Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk olmaz’ demişti. Peki şimdi ne değişti? Eğer kent uzlaşısı suçsa o zaman 1 Ekim'den bu yana bizler ve tüm siyasi partiler olarak suç mu işledik? Ey Cumhuriyet Başsavcısı, saray, iktidar, 1 Ekim'den bu yana toplumsal uzlaşıdan, barıştan bahseden Devlet Bahçeli'den tutun da bu parlamentoda bulunan bütün siyasi partilerin hepsine toplum, Aleviler, mütedeyyinler, kadınlar, gençler, herkes bir arada bir toplumsal uzlaşı ve barıştan bahsediyor. 1 Ekim’den bu yana her kimse bunu dile getiren suçlu mudur? Sizlere soruyorum ve sizin toplumun vicdanına bırakıyorum. Hiçbirimiz toplumsal uzlaşı ve barış arayarak suç işlemedik. Türk ve Kürt kardeş olsun dediğimiz için hiç kimse suç işlememiştir. Gayrimesul olan iktidarınızı bu şekilde sürdüreceğinizi zannediyorsanız büyük yanılıyorsunuz. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Yargı eliyle bu iktidar baştan muhalefet olmak üzere siyasetin tamamını dizayn etmeye çalışıyor. Yargıyla bunu yapmaya çalışıyorsun.
“Belediye eş başkanlarımıza keyfi cezalar vermeler, ‘barışı istemiyoruz’ demenin adıdır”
Bu iktidar bu sabah Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımız sevgili Abdullah Zeydan'a üç yıl dokuz ay hapis cezası verdi. Bu karar onda sıfırla kazanmış olduğumuz Van Belediyesi halkına iradesini tanımama kararıdır. Bakın AKP, MHP ya da başka hangi parti sadece bir ilde büyükşehir dahil olmak üzere on dörtte on dört yapmış. Yok ama DEM Parti olarak Van'da bunu başarmışız. Tarihi bir başarıya imza atmışız. Bu verilen ceza Van halkına verilen cezadır. Halkın iradesini gasp etmektir. Halkın iradesine bir siyasi darbe gerçekleştirmektir. bunu asla kabul etmeyiz. Bunun ilk denemesini mazbata verilirken Van Belediye Eş Başkanımıza sevgili Abdullah Zeydan'a zaten yapılmıştır. Bizler bunları asla kabul etmeyeceğiz. Sevgili Abdullah Zeydan şöyle ifade ediyor, ‘Askerin ifadeleri ve bilirkişi raporu lehimize olduğu halde karar siyasi bir talimatla verilmiş’. Bu karar yok hükmündedir. Bu karar kesinlikle yok hükmündedir. Bu karar 100 yıllık yanlışta ısrar etmek kararıdır. Bu karar Kürt halkının iradesini tanımama kararıdır. Bu karar barışı, diyaloğu konuştuğumuz bir dönemde buna karşı alınmış bir karardır. Belediye eş başkanlarımıza keyfi cezalar vermeler, barışı istemiyoruz demenin adıdır, başka bir şey değildir.
“İktidar açıkça nifak tohumları ekmeye çalışmaktadır”
İktidar açıkça nifak tohumları ekmeye çalışmaktadır ve bu akıl tutulmasından vazgeçin diyoruz bir kez daha. Bakın bu iktidar diyalogdan mı dönmek istiyor? Bu soruyu altını kalın kalın çizerek soruyoruz. Ey iktidar bu uygulamalarınla, Van Belediyemize dönük bu cezalandırma sistemi ile sen diyalogdan dönmek için bahane mi arıyorsun? Bizler bu sahte bahaneleri çok iyi biliyoruz. Ne iradenizi teslim ederiz ne de barış mücadelemizden bir milim ama bir milim dahi geri adım atmayacağız ve barışı inşa etmek için mücadelemiz devam edecek.
“Öcalan çağrısını Türkiye'de barış ve demokrasiye duyarlı yeni bir sürecin kapısının aralanması için yapıyor”
15 Şubat 1999’da Sayın Abdullah Öcalan'a yönelik uluslararası hukuk ve insan hakları hiçe sayılarak bir komplo düzenlendi. Bu komployla Türkler ve Kürtleri, Araplarla, Farsları, Sünnilerle Alevileri birbirlerine düşürmeye çalıştılar. Ama Sayın Öcalan bunu gördü ve şöyle dedi, ‘Beni bir ateş topu gibi yapıp Türkiye'nin üzerine atmak istediler.’ Ama onun tutumu tam olarak şöyle oldu. Demokratik cumhuriyet ve ortak vatan fikriyle halkların kardeşçe bir arada yaşama umudunu savundu. Emperyalistlerin Kürt'ü Türkiye, Türk'ü Kürt'e kırdırtma politikasını ifşa etti. Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü için çalıştı, uğraştı ve şimdi 26. yıl dönümünde bu komployu tarihin çöp sepetine atmak için yeni bir mücadele yürütüyor. Sayın Öcalan önümüzdeki günlerde ülkenin kaderini değiştirebilecek, barışa giden yolu açabilecek tarihi bir çağrı yapmaya hazırlanıyor. Bu çağrı, Türkiye'de çatışmalarla şekillenen bir dönemi kapatıp, barış ve demokrasiye duyarlı yeni bir sürecin kapısının aralanması için yapıyor.
Hatimoğulları’ndan iktidara: “Var mı bir hazırlığınız?”
Bu bizim barış umudumuzu büyütmektedir. Peki, tablo bu tarafta böyleyken iktidarda tablo nasıl? Bunu biz iktidara soruyoruz. Yüzyıllık Kürt meselesini şiddet ve çatışma zemininden hukuki ve siyasi bir çözüme taşıyacak bir hazırlığınız var mı? Var mı bir hazırlığınız? Kürt meselesini çözmüş bir Türkiye'de insanlar birbirine güven duyar. Kimse kimseyi ötekileştirmez. Kimse kimseyi dışlamaz, kimse de dışlandığını hissetmez. Gerçekten ortak bir ülkede ortak bir yaşamı demokratik zeminde inşa etmiş oluruz.
“Dünyanın neresinde barış tek taraflı olmuş?”
Madem içinden geçilen süreç hepimizin geleceğini belirleyecek, o halde buna denk düşen bir çalışma ve bir hazırlık şarttır. İktidarı bu konuda üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmesiyle ilgili acilen çağrımızı yapıyoruz ve kendilerine çok basit bir soru soruyoruz. Dünyanın neresinde barış tek taraflı olmuş? Bu iktidar çok iyi biliyor. Devlet çok iyi biliyor. Tek taraflı barış olmaz ki. Barışın güçlenebilmesi için, diyalog sürecinin barışla taçlanabilmesi için iktidarın bir yol haritası açıklaması planını açıklaması şarttır.
“Sayın Öcalan'ın örgütüyle doğrudan temas kurabileceği bir zemin oluşturulmalıdır”
Ey iktidar çözüme dair planın nedir? Konuyu çık kamuoyuna açıkla. Devlet Sayın Öcalan'dan büyük bir sorumluluk üstlenmesini bekliyor. Ama en temel koşulları dahi sağlamıyor. Dış dünyayla hiçbir temas kuramayan bir müzakereciden yüz yıllık bir meseleyi çözmesi beklenmektedir. Bu şartlarda sağlıklı bir müzakere süreci yürütülebilir mi? Yürütülemez. Çözüm isteniyorsa gerçekten silahların susması hedefleniyorsa Sayın Öcalan'ın örgütüyle doğrudan temas kurabileceği bir zemin oluşturulmalıdır. Sayın Öcalan'ın koşullarını oluşturmayan her akıl silahın devreden çıkmasını ve barışın sağlanmasını istemeyen akıl demektir. Barış sürecine bir diyalog sürecinde siz neden yavaş davranıyorsunuz? Neden bu diyaloğu sabote edecek adımlar atıyorsunuz?
İmralı heyetinin Barzani ve Talabani görüşmesi
DEM Parti İmralı Heyetimiz bu hafta sonu Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne önemli bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyaret çerçevesinde Kürt halkının çok önemli liderlerinden biri olan Sayın Mesut Barzani ile kapsamlı bir görüşme gerçekleştirecek. Görüşmede Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yollarla çözümü, bölgesel istikrar konusunda Sayın Barzani’nin görüş ve önerileri alınacak. Heyetimiz ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Sayın Neçirvan Barzani ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Sayın Bafil Talabani ve Başbakan Yardımcısı Sayın Kubat Talabani ile bir dizi görüşme ve temaslar gerçekleştirecek. Bu görüşmelerde Kürt halkının ortak geleceğine dair önemli meseleler ele alınacak ve çözüm ile işbirliği olanakları değerlendirilecek. Heyetimiz bu temaslar sonucunda edineceği görüş ve önerileri Sayın Abdullah Öcalan ile paylaşacak.
DEM Parti olarak bu ziyaretin Kürt sorununun çözümüne ve bölgesel barışın güçlenmesine anlamlı katkılar sağlayacağına yürekten umut ediyoruz. Kürt halkının geleceğine dair ortak akıl ve diyalog zemini güçlendirilecek, Sayın Öcalan hepimize göndermiş olduğu mesaj, ‘Türkiye’deki demokrasi, emek, özgürlük, ekoloji, kadın, insan hakları ve gençlik mücadelesinin önüne hep birlikte bu mücadeleyi büyütmek için görev ve sorumluluk almalıyız’ diyor. Sayın Öcalan bu görüşmelerde artık Kürt’ü bir tehdit olarak gören devlet algısının ortadan kalkması gerektiğini vurguluyor. Yine Sayın Öcalan Kürt kimliği üzerine açılan terör parantezinin Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel olduğunu ifade ediyor.”
Yorumlar
Kalan Karakter: