(ANKARA) - Eşitlik İçin Kadın (EŞİK) Platformu gönüllüsü avukat Özlem Günel Tekşen, kadınların yaşadığı hukuki ve sosyal sorunlara dikkat çekerek “2025 aslında ‘Aile Yılı’ değil, ‘Kadın Yılı’ olmalıydı. Kadınların, hep birlikte eşit yaşayabileceği, haklarından, hayatlarından ve hayallerinden vazgeçmeden yaşayabileceği bir dünyayı hep beraber kurabiliriz” dedi.
EŞİK Platformu gönüllüsü avukat Özlem Günel Tekşen, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla ANKA Haber Ajansı’na konuştu. Tekşen, Türkiye’de ve dünyada kadınların yaşadığı eşitsizlikler ve zorluklara dikkat çekerek, iktidarın bu konudaki politikalarını eleştirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesine tepki gösteren Tekşen, şunları söyledi:
“25 Aralık 2024’te Resmi Gazete’de iki yeni Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayımlandı. Bu iki kararnameyle Aile Enstitüsü’nün ve Nüfus Politikaları Kurulu’nun kurulduğunu gördük ve hemen akabinde de Cumhurbaşkanı 2025’i ‘Aile Yılı’ ilan etti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da bunun bir logosunu yayınladı. Logoda, önde duran üç çocuk, arkada da kadının ve çocukların erkeğin kollarının himayesinin altında olduğunu gördük. Bu logodan aslında ‘Aile Yılı’ndan ne anlatılmak istendiğini anlamıştık. Yeniden üç çocuk söylemine geri dönüldüğünü babanın aileyi korumakla görevli olduğunu bu logodan ve sonrasında gelen teşviklerle anlamış olduk.
“Biz maalesef ki ailede eşlerin eşitliğinin olmadığını görüyoruz”
Cumhurbaşkanı, ‘Aile Yılı’nı duyururken de şöyle söylemişti; ‘Toplumun temeli ailedir’. Anayasa 41, toplumun temelini aile olarak belirlemiştir ancak Sayın Cumhurbaşkanı cümlenin devamını unuttu. Cümlenin devamında ‘Aile, eşlerin eşitliğine dayanır’ demekteydi. Biz maalesef ki ailede eşlerin eşitliğinin olmadığını görüyoruz.
“Bu ekonomik şartlarda nüfusun artmasını beklemek mümkün bir şey değil”
2024 yılında en fazla kadın cinayeti verisine ulaştığımız ve bu kadınların aile içinde özellikle de erkekler tarafından öldürüldüğünü gördüğümüz bir yıl oldu maalesef. Sadece kadınların değil, aynı aile içinde 33 kız çocuğunun da öldürüldüğünü ve 33 kız çocuğunun yüzde 75’inin yine aile içinde öldürüldüğünü gördüğümüz bir yıldı 2024. Yani 2025’te, 2024’ten aldığımız tecrübelerle kutsamamız gerekenin aile olmadığını, eşitliğin hakim olduğu bir ailenin kutsanması gerektiğini anlıyoruz. Kadının ve çocuğun şiddet içinde öğütülmediği bir ailenin kutsanması gerekirken, kadınlara doğurduğu çocuk başına teşvikler verildiğini, üç çocuğa kadar bu teşviklerin daha da arttığını maalesef ki görüyoruz. Kadınlara yalnızca ‘doğurun’ deyip, sonrasında hiçbir istihdam yolunun açılmadığı, belediyelerin açmış olduğu laik, bilimsel kreşlerin kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu bir ortamda ve bu ekonomik şartlarda zaten nüfusun artmasını beklemek mümkün bir şey değil.
“İnsanlar, devamlı bir doğum baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor”
Türk Hava Yolları’nda da ‘Aile Yılı’ kapsamında indirimlerin olduğu açıklandı. Ancak bu indirim çocuksu ailelere uygulanmayacak. Kadınlar veya erkekler çocuk yapmak istemiyor olabilir veya çocuk yapamıyor olabilir. Yani devamlı bir doğum baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor. Sosyalleşmenin de yalnızca doğurmaya bağlandığı bir ortamda nüfusun artmasını beklemek de hiç gerçekçi değil.”
“Bu genel ahlakı kim belirleyecek? Neye göre belirlenecek”
LGBTİ artı ve kadınların haklarına değinen Tekşen, şöyle konuştu:
“Basında görmüş olduğumuz Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması’na dair bir yasa tasarısı teklifi söz konusu. Özellikle Türk Ceza Kanunu’nun ‘Hayasızca Hareketler’ başlıklı 225’inci maddesine iki yeni fıkra eklendiğini görüyoruz bu tasarıdan. İlk defa biyolojik cinsiyetin Türkiye’de bir kanun metnine girmiş olduğunu görüyoruz ki çok tehlikeli bu düzenleme. Biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı davranışları özendirenlere hapis cezasının geldiğini, aynı cinsler arasında nişan veya evlenme töreni düzenleyenlere de aynı şekilde hapis cezasının bir diğer fıkrayla geldiğini görüyoruz. Bu çok tehlikeli çünkü son zamanlarda görmüş olduğumuz bütün yasa tekliflerinde biz genel ahlak gibi muğlak ifadelerle karşılaşıyoruz. Bu genel ahlakı kim belirleyecek? Neye göre belirlenecek?
“’Genel ahlakın’ dışında kalan kadın ve erkekler cezalandırılabilirler”
LGBTİ artı vatandaşlar, yalnızca doğuştan getirdikleri varoluşları nedeniyle hapis cezasıyla karşı karşıya kalabilirler. Hatta sadece LGBTİ artı vatandaşlar değil, kadın ve erkekler de bu durumla karşılaşabilir. ‘Genel ahlakın’ dışında kalan kadın ve erkekler de aynı şekilde cezalandırılabilirler. Amerika’da Trump’ın yaptığı açıklamada da kasın sporları, erkek sporları diye bir şey duyduk. Bu yasada neler kadın sporu sayılacak, pantolon giyen kadın da genel ahlaka aykırı mı sayılacak? Küpe takan erkek genel ahlaka aykırı mı sayılacak? Evinde çocuk bakan erkek genel ahlaka aykırı mı sayılacak, hapis cezasıyla karşı karşıya mı kalacak? Bu teklifin Meclis’e dahi gelmeden geri çekilmesi, tüm toplumsal huzurun ve barışın sağlanması açısından çok önemlidir.
Hukuki açıdan bu tasarılar tabii ki anayasaya aykırı. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelmeden dahi bunların toplumsal huzur ve barış açısından hiç Meclis’e gelmemesi gerekiyor. Biyolojik cinsiyet konusu bir kere ceza kanununa girerse, insanların varoluşlarıyla yargılanabilir hale gelmesi hukukun kabul edebileceği bir şey değil.”
“İnsanlar, çocuğuna kötü bir şey yapmış gibi, ikinci sınıf vatandaşmış gibi hissetti”
Tekşen, Sağlık Bakanlığı’nın kadınları normal doğuma teşvik eden videosuna ilişkin ise şu değerlendirmelerde bulundu:
“‘Makul anneler’, ‘makul kadınlar’ normal doğum yapanlarmış gibi gösterildi. Bu videoyu izleyip sezaryenle doğum yapan annelerin, kadınların neler hissettiğini bizzat ben de gözlemledim. İnsanlar, çocuğuna kötü bir şey yapmış gibi, ikinci sınıf vatandaşmış gibi hissetti. Bu, kesinlikle sadece anne ve hekim arasında olan bir süreçtir. Anne ve hekimin ortak karar verebileceği bir sürece toplumsal videolarla kadınların üzerinde baskı kurularak yapılması çok yanlıştır.
Eğer İçişleri Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı kamu spotlarını daha fazla yapmak istiyorsa, her gün sokakta öldürülen bir sürü kadın varken, bu kamu spotlarından kadınların eşit bireyler olduğunu, medeni haklarının olduğunu, medeni yasaların korunacağını gösteren videolar çekebilirler.”
“Kadınlar, bu yasal süreçleri başlatmaktan imtina etmesinler”
Şiddete uğrayan veya uğrayacağını düşünen kadınlar için yol haritası gösteren Tekşen, şunları söyledi:
“6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi hakkında kanun aslında çok net. Her gün ne kadar tartışmaya da açılsa halen kadınları koruyor. Kadınlar, bu yasal süreçleri başlatmaktan imtina etmesinler. 6284 sayılı Kanun kapsamında şiddet görmeleri lazım değil, şiddet görmeden önce koruma mekanizması olarak da kolluğa, savcılıklara, baroların kadın hakları merkezlerine ulaşarak, uzaklaştırma kararlarının alınmasını, silah varsa silaha el konulması, kadınların sığınma evlerine yerleştirilmesi gibi hızlıca yapılması gereken düzenlemelerin yapılabileceğini, ancak hemen bir yargı makamına başvurmaları gerekmektedir. Aynı şekilde şiddet gören kadınlar da hem ceza kanunundaki cezalandırmalar için savcılığa başvurabileceği gibi, yine 6284 sayılı kanundan faydalanabilir, gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayabilir.”
Tekşen, “2025 aslında ‘Aile Yılı’ değil, ‘Kadın Yılı’ olmalıydı. Kadınların, hep birlikte eşit yaşayabileceği, haklarından, hayatlarından ve hayallerinden vazgeçmeden yaşayabileceği bir dünyayı hep beraber kurabiliriz” çağrısı yaptı.
Yorumlar
Kalan Karakter: