(TBMM) - TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu'nda, Ankara Barosu Gelincik Merkezi Koordinatör Yönetim Kurulu Üyesi Aslı Arıhan, kadınların devlete güvenmediğini vurgadı ve "Karakola gittiğinde korunabileceğine inanmıyor ve şiddetin tekrar artarak ona geleceğini düşünüyor. Onun yerine, o şiddet döngüsü içinde yaşamayı tercih ediyor ve günün sonunda öldürülebileceği ihtimalini bilmiyor" dedi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kadın Hukuku Komisyonu'ndan avukat Burcu Öztürk ise "İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılmış olmamızın 6284 sayılı Kanun uygulamalarının da zayıflamasına neden olduğu, şüpheli sanıklar nezdinde böyle bir algıya sebebiyet verdiği değerlendirilmektedir." tespitini paylaştı.
TBMM Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığı Araştırma Komisyonu, AK Parti İstanbul Milletvekili Hulki Cevizoğlu başkanlığında toplandı. Komisyonda, Gülhane Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nurdan Duman, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kadın Hukuku Komisyonu'ndan avukatlar Burcu Öztürk ile Aslı Çelik Özcan ve Ankara Barosu Gelincik Merkezi Koordinatör Yönetim Kurulu Üyesi Aslı Arıhan ile Ankara Barosu Gelincik Merkezi Başkanı Nazlı Özlem Atmaca sunum yaptı.
Ayrıca önceki komisyon toplantılarında katılımcılara verilen plastik bardaktaki sular Ramazan ayı olduğu gerekçesiyle masalardan toplatılmıştı.
Komisyon toplantısının başında konuşan Başkan Cevizoğlu, komisyonun 20'nci toplantısını yaptığını hatırlatarak, "21 Mart'a kadar önemli toplantılara sahne olacak komisyonumuz. Taslak programımıza göre Elâzığ, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Gaziantep illerinde çalışma ziyareti gerçekleştirilecek, Harran Üniversitesi'nde de bir çalıştay düzenleyeceğiz, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve akademisyenler toplantımıza katılacaklar" dedi.
"Türkiye'de yaklaşık her 5 boşanmadan birinin nedeni fiziksel şiddet"
Türkiye'deki kadına şiddet vakalarına ilişkin bilgiler veren Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nurdan Duman, şöyle konuştu:
"Ev İçi Şiddet Acil Hattı'na yapılan aramalar sonucunda ortaya çıkan istatistiklere yer vermek istedim. 15 Ekim 2007'den bugüne kadar toplamda bu hatta 82 bin 253 çağrı geldiğini görüyoruz. Arayan kişilerin sorunlarına çözüm adına hukuki ve psikolojik destek sağlanıyor bu hat aracılığıyla. Bu hatta ilişkin elimizdeki istatistiklerin 2007-2021 yılları arasında hatta çağrıların gelmesi ve bu çağrılarda çağrıyı yapan kişilere ilişkin uygulanan birtakım anketler ve sorularla elde edilen bulgulara dayalı istatistikler var burada. Bu istatistiklere baktığımızda, 28 bin 198 aramanın yapıldığını görüyoruz. Hattı 900'den fazla kişi 1'den fazla kere aramış, buna ilişkin istatistikler var elimizde. Gelen aramalara göre, şiddete maruz bırakılanların yüzde 80'i kadınlardan oluşuyor. Şiddete en çok maruz bırakılan kişilerin yaş aralığına bakıldığında, 31-55 yaş grubunun 1'inci sırada yer aldığını ve yüzde 42 oranında olduğunu, 13-30 yaş grubunun yüzde 37'yle onu izlediğini, yine şiddeti en az maruz kalan grup olarak da 56 yaş ve üstünün olduğunu görüyoruz.
Türkiye'de yaklaşık her 5 boşanmadan birinin nedeninin fiziksel şiddet yani dayak ve kötü muamele olduğunu görüyoruz bu aramalardan. Yine, bu aramalar dışındaki veriler de bize bunu doğruluyor. Şu açık ki boşanmanın nedeni fiziksel şiddet ve kötü muamelenin mağduru yalnızca kadınlar değil, aynı zamanda çocuklar da oluyor. Çocuklar evde hem fiziksel şiddete ve kötü muameleye maruz kalarak hem de tanıklık ederek aslında kendi maruz kalmasa da annesinin ya da yakınındaki kişinin uğradığı şiddete tanık olmasıyla zarar gören listesinde kadın kadar eşit pay aldığını görüyoruz. Zaten boşanma nedenlerinin yaklaşık yüzde 6'sının çocuklara karşı kötü muamele olduğu yine yapılan başka araştırmalarla burada karşımıza çıkıyor bu tabloda.
Çocuk evlilikler, çocuk anneleri beraberinde getiriyor. Gerçekten bununla ilgili rastladığımız örnekler, zaman zaman öğrencilerimiz, anneleriyle ilgili örnekler verdiklerinde zaman zaman çalıştığımız vakalar kendi hayat hikâyelerini anlattıklarında her birimizin aslında komşularımızda, yakınlarımızda çok rastladığımız hikâyeler hemen karşımıza geliyor ya da hatırımıza geliyordur sanıyorum. TÜİK'e göre 2016'da 17 bin 256; 2017de 15 bin 216 ve 2018'de 11 bin 803 çocuk anne doğum sayısı bildirilmiş. Bu oranlardaki düşüş, bu konuda yapılan toplumu bilinçlendirme çalışmalarının etkisi altında olmuş olabilir tabii ki. Çocuk gelinlerin ve annelerin çocuk olarak yaşam sürme, eğitime devam etme gibi birçok temel hakları aslında elinden alınıyor, sokakta oyun oynayamadan, eğitimlerine devam edemeden, gelecekleriyle ilgili 'Ben hemşire olacağım, doktor olacağım' hayali kuramadan maalesef yaşamlarını sürdüren aslında genç yetişkinler olduklarını ve hep bir taraflarında oynayamadıkları çocukluklarına ve yaşayamadıkları aslında gençliklerine, doyamadıkları belki de insanlıklarına hasret kaldıklarını ifade edebiliriz. Hâlbuki kendisi çocuk daha, çocuk sahibi olabilecek fiziksel ve cinsel olgunlukta, duygusal ve psikolojik olgunlukta değil bile.
Kadına şiddet vakalarıyla ilgili istatistikler incelendiğinde her yaş grubundan çocuk ve kadına yönelen şiddet vakalarının olduğunu, şiddetin bildiriminde pandemi döneminde artış olduğunu, faillerin daha çok eş olarak karşımıza çıktığını, şiddet vakalarının çoğunlukla aile içi olduğunu, çocuklara yönelik şiddetin yüzde 17 oranında olduğunu, bu oranların yıllar itibarıyla artış gösterdiğini, aile içi şiddetten anne gibi çocuğun da etkilendiğini, kadın konukevlerinde kalan kadınların önemli bir bölümünün çocuklarıyla birlikte gelmesinin de bunun bir kanıtı olduğunu, bu bulgunun aile içi şiddetle ilgili yürütülecek çalışmalarda aile sistemini mağdur, fail ve çocukla beraber bir bütün olarak ele alan yaklaşımın benimsenmesinin gerekliliğini vurguladığını, şiddetten etkilenen çocuklara ve ailelerine yönelik okulda izleme ve destekleme çalışmaları yapılmasının elzem olduğunu, 18 yaş altı çocuklara yönelik okulda ve toplumda bilinçlendirme, psikososyal destekleme çalışmaları yapılmasının çocuğun bu zorlu durumla baş etmesinde desteklenmesi ve okulla bağının kopmaması için çok önemli olduğunu, yine son yıllarda kadına şiddet vakalarına yönelik Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının, Emniyet Genel Müdürlüğünün ve Jandarma Genel Komutanlığının, bunun gibi tüm bakanlıkların, Çalışma Bakanlığının ve bağlı kurumların mevzuattaki boşlukları tamamlama ve yeni hizmetler geliştirme yönünde önemli çalışmaları olduğunu biliyoruz."
"İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılmamız 6284 sayılı Kanun uygulamalarının da zayıflamasına neden oldu"
TBB Kadın Hukuku Komisyonu'ndan avukat Burcu Öztürk de TBB'nin emsal teşkil edecek ve kamuoyunda yankı uyandıran toplumsal davalara katılımı için 6284 Sayılı Kanun'da değişikliğe gidilmesi gerektiğine dikkat çekerek şunları söyledi:
"2 yaşındaki Sıla bebeğin ölümüyle ilgili Tekirdağ'da görülen dava, yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddialarıyla İstanbul'da görülen 47 sanığın yargılandığı dava, dere yatağında gömülü olarak bulunan 8 yaşındaki Narin Güran'ın davası, 16 yaşında Sıla Şentürk'ün boğazını keserek öldüren sanığın yargılandığı davada katılma taleplerimiz reddedilmektedir. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismar davaları başta olmak üzere Türkiye Barolar Birliği'nin ve baroların katılma taleplerini kabulü kabulü için 6284 sayılı Kanun'da yasal düzenleme yapılması gerekmektedir. Bunun yanında, avukatla temsil zorunluluğu, Anayasa'yla korunan hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkıyla bağlantılı olan avukatlık, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder. Bu kapsamda kişilerin hak ve sorumluluklarını tam olarak bilerek hareket etmeleri ve kanun hükümlerini bilmemekten kaynaklı hak kaybına uğramamaları açısından aile, tüketici, iş, ağır ceza mahkemeleri ve Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvurularda avukatla temsil zorunluluğu getirilmelidir.
Kamuoyunda İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti tarafından feshedilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı kararının iptali talebiyle Birliğimiz tarafından açılan dava reddedilmiş, karar kesinleşmiştir. İstanbul Sözleşmesi kadınların, çocukların, herkesin temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, şiddet mağdurlarının korunması, rehabilitasyonu ve bir daha aynı şiddet vakalarının yaşanmaması için topyekûn birlikteliği öngören, herkesin yaşama hakkının teminatı olan uluslararası bir anlaşmadır. Sözü edilen sözleşmeden ayrılmış olmamızın 6284 sayılı Kanun uygulamalarının da zayıflamasına neden olduğu, şüpheli sanıklar nezdinde böyle bir algıya sebebiyet verdiği değerlendirilmektedir."
"Mağdurun özellikle maddi zararlarının tazmini konusunda devletin sorumluluğunu kabul eden bir düzenlemeye 6284'te yer verilmeli"
TBB Kadın Hukuku Komisyonu'ndan avukat Aslı Çelik Özcan, 6284 Sayılı Kanun'daki eksikliklere dikkat çekerek şu açıklamaları yaptı:
"Öncelikle 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma kararları, tedbir kararlarının uygulanmasında çok ciddi sorunlar yaşanmakta. Bilindiği üzere, 6284 sayılı Kanun kapsamında gerekli bulunması hâlinde tedbir kararı ile birlikte talep üzerine ve resen korunan kişi, diğer aile bireylerinin kimlik bilgileri veya kimliğini ortaya çıkarabilecek bilgileri ve adresleri ile korumanın etkinliği bakımından önem taşıyan diğer bilgileri tüm resmî kayıtlarda gizli tutma zorunluluğu bulunmaktadır. Kayıtlarının gizli tutulması, şiddete uğrayan kişinin, mağdurun erişimini engelleyen çok önemli bir tedbir olmasına rağmen içerisinde maalesef bazı eksiklikler barındırmaktadır. Bu bağlamda, tüm kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması ile herhangi bir tedbir kararı sonrasında koruma altında olan kadınların bilgilerinin ayrı bir veri tabanı sisteminde tutulması örneğin tüm kurumların kullanacağı 6284 butonu kurulması ile gizlilik kararlarının bu sistemden ilgili dairelerce görülmesinin sağlanması uygulamada yaşanan bu sorunun çözümüne bir nebze katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Şiddeti önleme ve vatandaşların güvenliğini sağlama ödevi devlete ait olduğundan devlet bu sorumluluğunu yerine getirmediğinde şiddet mağdurunun uğradığı zararlardan da yine devlet sorumlu tutulmalıdır. Bu husus, zaten başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere uluslararası sözleşmelerin de öngördüğü bir yükümlülüktür. Bu sebeple, acilen şiddet mağdurunun özellikle maddi zararlarının tazmini konusunda devletin sorumluluğunu kabul eden bir düzenlemeye 6284 sayılı Kanun'da yer verilmesi gerekmektedir. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden tek taraflı olarak çıkması 6284 sayılı Kanun’un uygulanabilirliğini kaybetmesine, özetle ruhunu kaybetmesine sebep olmuştur."
"Hiçbir kadın gerçekten şiddetten eğitimle ve parayla muaf değil"
Ankara Barosu Gelincik Merkezi Başkanı Atmaca, Gelincik Merkezi'nin çalışmalarına ve merkeze başvuran kadınların durumlarına ilişkin bilgiler verirken Ankara Barosu Gelincik Merkezi Koordinatör Yönetim Kurulu Üyesi Arıhan ise şunlara dikkat çekti:
"Özellikle devlet koruması altında ölen, katledilen kadınlarla birlikte öldürülen kadınların yüzde 85'inin neden devleti bile başvurmadıklarını ve hiçbir şekilde adli yardım mekanizmalarına girmediklerine şaşırdım. Yani öldürülen kadınların gerçekten bir kısmı devlet koruması istemiş ve bunlar gerçekten vahim. Peki, yüzde 85 kadın neden Türkiye'de yaşarken jandarmaya, karakola bile çok yakın, mahallesinde başvurabilecekken neden başvurmamış? Bu da benim için de bir soru işareti. Bence gerçekten güvenmiyor kimse yani devlete bile gittiğinde, karakola gittiğinde korunabileceğine inanmıyor ve şiddetin tekrar artarak ona geleceğini düşünüyor. Onun yerine, o şiddet döngüsü içinde yaşamayı tercih ediyor ve günün sonunda öldürülebileceği ihtimalini bilmiyor.
Ben Gelincik Merkezi'nde belki yüzlerce kadınla, gelir düzeyleri düşük, sosyoekonomik olarak daha farklı kültürlerdeki kadınlarla ama sosyal hayatımda, avukatlığımda ise gelir düzeyi yüksek, hatta gerçekten de ekstra yüksek kadınlarla da temas hâlindeyim. İşin ilginç yanı, kadın gerçekten evlilik içinde aynı çaresizlik içinde. Eğitim düzeyi yüksek, bunlar avukat meslektaşlarım da olmak üzere doktor bir müvekkille konuştuğumda çaresizliklerini görüyorum. Yani çözüm alamayacaklarını, erkeğin bundan dolayı daha sinirleneceğini, daha farklı bir tepkiyle geleceğini düşündükleri için. O istatistikleri geçenler neler biliyor musunuz? Gerçekten eğitim düzeyi düşük olanlar, sosyoekonomik olarak düşük olanlar, üçüncü sayfa haberleri de onlar. Diğerleri geçmiyor, anlaşmalı boşanmalar. Şiddetsiz boşanma gerçekten yok yani Türkiye'de şiddet içeriği olmadan kadın kolayca boşanmıyor yani ciddi olarak da şiddeti bilimsel olarak adlandıramıyorlar. Önce fiziksel şiddetti adlandırılan, şimdi psikolojik şiddet de anlaşılabiliyor ama ev içinde ekonomik şiddet, cinsel şiddet, bunlar hâlâ şiddetle ilgili adlandırılamadı. İşin ilginç yanı hiçbirimiz muaf değiliz, hiçbir kadın gerçekten şiddetten, eğitimle ve parayla muaf olmuyoruz."
Yorumlar
Kalan Karakter: