Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Ekmen: "Yargı bir silah olarak kullanıldığında mutlaka bir bumerang gibi gelir, sahibini vurur"
Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Mehmet Emin Ekmen, TBMM Genel Kurulu'nda; "Dün Halk TV'den Suat Toktaş ve 4 arkadaşının davası görüldü, 5 kişinin de bazı suçlamalardan beraat edip bir suçlamadan da dosyanın uzlaşma bürosuna gönderilmesine karar verildi. Geriye dönüp baktığımızda o günkü tartışmayı, AK Parti'deki hukukçu arkadaşların sessizliğini, bazı AK Partili arkadaşların bu sürece verdiği desteği görünce şunu hatırlatmadan edemiyoruz: Yargı bir silah olarak kullanıldığında mutlaka bir bumerang gibi gelir, sahibini vurur" dedi.
(TBMM) - Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Mehmet Emin Ekmen, TBMM Genel Kurulu'nda; "Dün Halk TV'den Suat Toktaş ve 4 arkadaşının davası görüldü, 5 kişinin de bazı suçlamalardan beraat edip bir suçlamadan da dosyanın uzlaşma bürosuna gönderilmesine karar verildi. Geriye dönüp baktığımızda o günkü tartışmayı, AK Parti'deki hukukçu arkadaşların sessizliğini, bazı AK Partili arkadaşların bu sürece verdiği desteği görünce şunu hatırlatmadan edemiyoruz: Yargı bir silah olarak kullanıldığında mutlaka bir bumerang gibi gelir, sahibini vurur" dedi. TBMM Genel Kurulu’nda, bugün muhalefet partilerinin grup başkanvekilleri iktidarın yargı ve ekonomi politikalarını eleştirdi. Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Mehmet Emin Ekmen ve İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş ve beraberindeki 4 gazetecinin yargılandığı dava üzerinden yargı kararlarını; DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, kayyum uygulamalarını; CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır da emeklilerin bayram ikramiyeleri üzerinden iktidarın ekonomi politikasını eleştirdi. Yeni Yol Partisi Grup Başkanı Ekmen, iktidarın da 90'lı yıllarda ve 2000'li yılların başında haksız yargı kararları ile baskı altına alınmaya çalışıldığını hatırlatarak şunları söyledi: "Şüphesiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihi boyunca yargının siyaset üzerinde baskı aracı olarak kullanıldığı çok hazin örnekler var, bu örneklerin çok önemli bir kısmını AK Parti geleneği hem 28 Şubat döneminde hem de iktidarının ilk on yılında yargı tarafından bazı muamelelere maruz kalmak suretiyle yaşamıştı ancak bugün geldiğimiz noktada bu yaşantılardan bir ders alınmadığı, bugün yargının siyasal gündemle yaptığı işlerin alkışlandığı, belki de talimatlandırıldığı bir tabloyla karşı karşıyayız. Dün Halk TV'den Suat Toktaş ve 4 arkadaşının davası görüldü, 5 kişinin de bazı suçlamalardan beraat edip bir suçlamadan da dosyanın uzlaşma bürosuna gönderilmesine karar verildi. Geriye dönüp baktığımızda o günkü tartışmayı, AK Parti'deki hukukçu arkadaşların sessizliğini, bazı AK Partili arkadaşların bu sürece verdiği desteği görünce şunu hatırlatmadan edemiyoruz: Yargı bir silah olarak kullanıldığında mutlaka bir bumerang gibi gelir, sahibini vurur. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, son üç ayda yaptığı işlemleri vicdan sahibi üç AK Partili hukukçu incelesin, başka bir şeye gerek yok ve bunlardan kaçının hukuka uygun olduğu hususunda bir kanaat edinilsin. Uzlaşmaya tabi bir suçtan dolayı Suat Toktaş tam otuz dört gün tutuklu kaldı. Bunun hukuk, adalet, vicdanla telif edilebilir bir yönü yok. Suat Toktaş'ın hayatından otuz dört günü çalan bu yargı mensupları hakkında bir siyasi irade, bir denetim, Hâkim Savcılar Kurulu aracılığıyla da olsa bir faaliyet yürütülmeyecek mi yoksa benim muarızıma yapılan, benim muhalefetime yapılan ya da dozuna göre benim düşmanıma yapılan her türlü işlem meşru mu kabul edilecek? Geçmişte Ali Fuat Yılmazer, Zekeriya Öz vakalarını hep birlikte yaşadık. Yeni örneklerin oluşmasını daha sürecin başlangıcında engelleyelim, yarın utanacağımız, özür dileyeceğimiz, af dileyeceğimiz örneklerin sayısının artmasından kaçınalım." "Hukukun tam olarak teşekkül etmesine çaba gösterin" Suat Toktaş ve beraberindeki 4 gazetecinin yargılandığı davanın yargının siyasi irade tarafından nasıl baskı unsuru olarak kullanıldığının açık ve net göstergesi olduğuna dikkat çeken İYİ Parti Grup Başkanvekili Kavuncu, şöyle konuştu: “Suat Toktaş, kendisine buradan geçmiş olsun diyorum; bir garabet yaşadık, 34 gün gözaltında tutuldu bir kararla, kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle, sonra bir hâkim çıktı ve dedi ki: 'Tutuklamayı gerektirecek ortada hiçbir durum yok.' Kendisine ve diğer basın mensubu arkadaşlara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yargının nasıl siyasi irade tarafından bir baskı unsuru olarak kullanıldığının açık ve net göstergesidir. Sindirilmek için mi yapılıyor, susturulmak için mi yapılıyor? Ama bakın, bu sefer bir fırsat, Adalet Bakanı çıksın, bu kararı veren, kimse bu yetkili bununla alakalı bir soruşturma başlatsın, biz de mahcup olalım. Biz de diyelim ki: 'Yok arkadaş, Türkiye'de gerçekten hukuku, adaleti objektif bir şekilde oluşturmaya, sağlamaya çalışan bir iktidar var.' Ama bunu yapmak yerine propagandadan sorumlu Sayın İletişim Başkanı, dünya başkentlerinde 'Daha adil bir dünya mümkün' diye tır dolaştırıyorlar, caka satıyorlar. Siz bu tırı dışarıda dolaştıracağınıza kendi ülkenizde bu adaletin, bu hukukun tam olarak teşekkül etmesine çaba gösterin.” "Bu ülke demokratikleşerek sorunlarını çözmek istiyorsa yerel demokrasiyi korumalı" Muhalefetteki yerel yönetimlerin kayyum uygulamalarıyla sindirilmeye çalışıldığına ve demokrasiye darbe yapıldığını belirten DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli ise şunları söyledi: “Bu sabah İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu resmi belgede sahtecilik nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifadeye çağrıldı. leye fesat karıştırmadan dolayı Beykoz Belediye Başkanı ve 13 kişi tutuklandı. Şu ana kadar 12 belediyeye kayyum atanmış durumda. Yerel yönetimler üzerinde bir vesayet var. Dolayısıyla, yerel demokrasiyi görmeyen bir demokrasi anlayışı söz konusu. Meclis'te demokrasiyi değil 600 vekille, 1600 vekille var etmeye çalışsanız da eğer yerel demokrasi ayağınız yoksa, yerel demokrasiyi görmezden geliyorsanız, onun genişlemesini engelliyorsanız o ülkenin demokratikleşmesi mümkün değil. Dolayısıyla, bu ülke gerçekten demokratikleşmek istiyorsa, bu ülke demokratikleşerek sorunlarını çözmek istiyorsa yerelden başlamalı, yerel demokrasiyi korumalı, yerel demokrasiyi genişletmelidir. Belediye başkanlarının üzerindeki bu yargı eliyle sallandırdığınız sopaya, kılıca son vermelisiniz. Belediye başkanlarının eğer bir suçu varsa bağımsız yargı eliyle mahkemeler bu konuda nihai kararı verene kadar belediye başkanları görevinde kalmalıdır. Kaldı ki eğer sizin niyetiniz gerçekten soruşturmaysa önce kayyumlarınızı soruşturun. 2016'dan 2024'e kadar kayyumlar âdeta bir suç makinesi olarak çalışmış, haklarında bir tane soruşturma yok; şu Van kayyumu bile başlı başına bir suç efsanesi, hiç utanmadan, sıkılmadan adamı bir daha kayyum olarak atadınız. Dolayısıyla, yerel demokrasinin önündeki en büyük engel bu kayyumcu zihniyettir, bu kayyumcu zihniyet aynı zamanda demokrasinin önünde de büyük engeldir. Kayyum deyince bir başka kayyum merkezi RTÜK... Bildiğiniz gibi, Halk TV'de 5 gazeteci için soruşturma başlatıldı ve Sayın Suat Toktaş tutuklandı; mahkeme karar verdi ve beraat ettiler fakat RTÜK Başkanı yani RTÜK'ün başındaki, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun başındaki kayyum daha önce, mahkeme karar vermeden Halk TV'ye ceza kesti, çıktı televizyonlarda da bunu anlattı, bir hâkim gibi, bir yargıç gibi yargıdan önce karar verdi. Şimdi, soruyoruz: Mahkeme beraat kararı verdi, RTÜK Başkanı ne yapacak? Bir kamu görevlisi olarak bir etik anlayışı olsa istifa eder ama istifa etmeyecek çünkü orada görevli, derdi iktidarın yayın politikasını hâkim kılmak. Dolayısıyla, aslında RTÜK Başkanı bir kayyumdur, kendisini istifaya davet ediyorum." "Türkiye'de 2 büyük diyetisyen var: Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Mehmet Şimşek" CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ise yaklaşan Ramazan Bayramı öncesi hala emeklinin bayram ikramiyesinin belli olmamasına ve Türkiye'de yaşayan insanların aşırı kilolu olduğunu belirten Sağlık Bakanı'na şu sözlerle tepki gösterdi: “Her ne kadar iktidar gündemi bambaşka yere götürse de bu ülkenin temel sorunu yoksulluktur; emeklinin, işçinin durumudur. Son enflasyon oranlarından sonra, yılbaşından sonra yüz binlerce insan tahliye tehdidinden evsiz kalacak, sokakta kalacak. Bugün Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de en düşük kira 30 bin liraya gelmiş ama en düşük emekli maaşı 14 bin 469 lira, 22 bin 104 lira asgari ücret. Bunlar konuşulmuyor ama Sağlık Bakanı çıkmış çok önemli 2 tespitte bulunmuş. Diyor ki: 'Aşırı kiloluyuz, bunu 2 şekilde çözebiliriz. Bir, mideyi boş bırakalım, güzel; bir de hareket edelim.' Zaten Türkiye'de 2 büyük diyetisyen var: Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Mehmet Şimşek. İlk tavsiyesine uyduruyorlar insanları, mideler boş. Zaten işçi, emekli fazlasıyla hareket ediyor. 75 yaşındaki bir emekli çakmak satıyor, yara bandı satıyor, akşam taksi şoförlüğü yapmak zorunda kalıyor. Ama bakın, bu, halkla dalga geçmektir. Niye insanlar intihar ediyor? Her gün bir intihar vakası duymaya başladık, bir aile yok oldu Bursa'da çünkü 22 milyonu geçmiş icra dosyaları, inanılmaz iflaslar var, esnaflar iş yerlerini kapatıyor. Mahkemeler gelsin, bir komisyon kuralım; kaç insan tahliye ediliyor kirasını ödeyemediği için icrada. O zaman da tabii çıkar bu ülkenin Çevre Bakanı 'D vitamini eksikliği var kardeşim, güneş almalısınız, biraz da sokakta yaşayın' bunu söyler.”