Muğla Barosu: Aile kavramını yüceltecek politikalar yerine kadını aile içerisinde korumaya yönelik politikalar izlenmelidir
Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla açıklama yaptı. 2024 yılında 7'si Muğla'dan olmak üzere 394 kadının iktidarın korumaya ısrar ettiği aileler tarafından hayattan koparıldığına dikkat çekilen açıklamada, "Aile kavramını yüceltecek politikalar izlemek yerine kadını aile içerisinde korumaya yönelik politikalar izlenmesi gerekmektedir, zira devletin birincil görevi yaşam hakkının korunmasını sağlamaktır" denildi.
(MUĞLA) - Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla açıklama yaptı. 2024 yılında 7'si Muğla'dan olmak üzere 394 kadının iktidarın korumaya ısrar ettiği aileler tarafından hayattan koparıldığına dikkat çekilen açıklamada, "Aile kavramını yüceltecek politikalar izlemek yerine kadını aile içerisinde korumaya yönelik politikalar izlenmesi gerekmektedir, zira devletin birincil görevi yaşam hakkının korunmasını sağlamaktır" denildi. 2024 yılında 7’si Muğla’dan olmak üzere öldürülen 394 kadın iktidarın korumaya ısrar ettiği aileler tarafından hayattan koparılmıştır. Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu üyesi kadın avukatlar, Muğla Adliyesi önünde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla bir araya geldi. Komisyon Sözcüsü Perihan Ceviz, avukatlar adına yaptığı açıklamada, "Her yıl olduğu gibi bu yıl da 8 Mart’a, kadın cinayetleri ve kazanılmış haklarımıza saldırı niteliği taşıyan politikaların varlığı ile giriyoruz" dedi. Kadını aile içerisinde korumaya yönelik politikalar izlenmesi gerektiğini belirten Ceviz, açıklamasına şöyle devam etti: "Devletin birincil görevi yaşam hakkının korunmasını sağlamaktır" "Mevcut siyasal iktidar tarafından 2025 yılı ‘aile yılı’ ilan edilirken erkekler tarafından 2025 yılı Ocak ayında 33 kadın cinayeti, 32 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Şubat ayında 16 kadın cinayeti ve 21 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiş olup ölümlerin neredeyse tamamı kadınların eşi, boşandığı eski eşi, boşanma aşamasındaki eşi ya da partneri tarafından gerçekleştirilmiştir. Tarihimizdeki en yüksek kadın cinayeti verisini kaydettiğimiz yılın bitiminde siyasal iktidar kadınların nafaka hakkına, çalışma hakkına, tazminat hakkına saldırarak bizleri şiddet gördüğümüz, emek ve bedenlerimizin sömürüldüğü, varoluşumuzun tanınmadığı aile kurumlarına hapsetmek üzere politikalar üretmeye devam etmektedir. Kadınların aile içerisine ya da ikili cinsiyet rolleri içerisine hapsedilmesine sadece ülkemizde değil, dünya genelinde tanık oluyor ve bu cinsiyetçiliği asla kabul etmiyoruz. Aile kavramını yüceltecek politikalar izlemek yerine kadını aile içerisinde korumaya yönelik politikalar izlenmesi gerekmektedir, zira devletin birincil görevi yaşam hakkının korunmasını sağlamaktır. "2024 yılında 394 kadın hayattan kopartıldı" 2024 yılında öldürülen kadınların yüzde 71’i aile içerisindeki bir erkek tarafından öldürülmüştür. 2024 yılında 7’si Muğla’dan olmak üzere öldürülen 394 kadın iktidarın korumaya ısrar ettiği aileler tarafından hayattan koparılmıştır. ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ sadece bir slogan değil, kadınlara yönelik her türlü şiddeti önlemeyi ve kadınları korumayı, kadınların korunamaması halinde ise etkin soruşturma ve kovuşturmayı ve bütüncül politikaları hayata geçirmeyi amaçlamaktadır. Fakat İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğimiz günden bu yana her gün kadınların var olan kazanımlarını gasp etmeye yönelik yasa tasarıları gündeme getirilerek kadınların yaşam hakkı ve hayatlarına dair özgür bir şekilde karar verme olanaklarına sistematik bir şekilde saldırılmaktadır. "Mücadeleye devam edeceğiz" Hangi partiden olduğu fark etmeksizin siyasiler, Anayasa başta olmak üzere ulusal ve uluslararası mevzuatlara bağlılıklarına rağmen, kadınların yaşam hakkını ve beden bütünlüğünü ihlal edecek yasal düzenlemeler önerme cüretini kendilerinde bulmaktadırlar. Fakat gerek Anayasa ile korunan eşitlik ilkesi gerekse uygulamakla yükümlü olduğumuz uluslararası mevzuat dikkate alındığında, bu ilkelere aykırı şekilde yapılması planlanan yasal düzenlemeler ile aile hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklara arabuluculuk gibi müesseselerin dayatılmasına ve kadınların yaşam tarzının kanunlarla belirlenmesine karşıyız. Ayrıca nafaka konusunda kadını mağdur edecek süre kısıtlamaları gündemden çıkarılmalı ve sosyal devlet ilkesi gereği nafaka ödemelerinin aksaması durumunda kadınlara ekonomik destek sağlanmalıdır. Bizler, Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu üyesi feminist kadın avukatlar ve kadın hak savunucuları olarak, erkek adalet değil gerçek adalet sağlanıncaya dek mücadele etmeye, aile yılı çalışmaları için değil kadınların adalete erişim hakkının kısıtlanmadığı ve adil yargılamaların olduğu, eşitliğin her alanda sağlandığı bir yıl için var gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz."