Hatay Rönesans Rezidans'ta kızını ve torunlarını kaybeden anne Suna Öztürk: "Benim sizlerden talebim kızımın ve torunlarımın bir mezarları olsun"

Yayınlanma: 05.02.2025 17:52 Güncelleme: 05.02.2025 17:52

Hatay’da Rönesans Rezidans enkazında kızı ve iki torununun kaybolduğunu hala çocuklarının cenazelerine ulaşamadığını söyleyen Suna Öztürk, "Benim iki tane yitik kuzumu verin ben başka bir şey istemiyorum. Benim sizlerden talebim bir diş bir kemik parçası... Kızımın da torunlarımın da bir mezarları olsun" dedi.

Hatay’da Rönesans Rezidans enkazında kızı ve iki torununun kaybolduğunu hala çocuklarının cenazelerine ulaşamadığını söyleyen Suna Öztürk, "Benim iki tane yitik kuzumu verin ben başka bir şey istemiyorum. Benim sizlerden talebim bir diş bir kemik parçası... Kızımın da torunlarımın da bir mezarları olsun" dedi. 6 Şubat depremlerinde kızını ve iki torununu kaybeden Aksaray'da yaşayan Suna Öztürk, kayıplarının cenazelerine hala ulaşamadığını, yetkililerden yardım beklediğini söyledi. Deprem gecesinde Zihinsel Engelliler Öğretmeni olan kızı Tuğba Koşar’ı aradığını ancak ulaşamadığını, daha sonrasında oğlu ile 5 saatte Hatay’a gittiklerini anlatan anne Suna Öztürk, şöyle konuştu: “Oğlumla birlikte Hatay Antakya’ya gittiğimizde bina tamamen yan yatmıştı. Yan yattığını görünce tabii biz de bir korktuk acaba neredeler diye. Binanın sağından solundan koşuşturduk ama bina çok yan yattığı için bizimkiler altta kalmışlar, ulaşmanın imkânı yok. Biz 5 saatte gittik, 5 saat gittikten sonra baktık yani durum o şekilde daha hiç kimse yoktu, yardımlar da yoktu, enkazlardan çıkanlar yardımda bulunuyorlardı. Bizim bu iki yıllık mücadelemiz 6 Şubat 2023 saat 4:17 ile birlikte başladı. O günden beridir ben üç tane evladımı arıyorum. Kızım Tuğba Koşar 36 yaşında, torunlarım Mustafa Kemal Koşar üç yaşındaydı, Mehmet Akif Koşar sekiz aylıktı. O günden beri ben adalet, vicdan, merhamet arıyorum. Gitmediğim kurum kuruluş kalmadı." TBMM’ye gittiklerini, kayıpların bulunması için başvurduklarını söyleyen Öztürk, şöyle devam etti: ''Rönesans Rezidans enkazında 52 kişi kayıp ve diğer kayıplar da var bunların toplamı 795 kişi. Bu kayıpların bulunması için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne önergeler verildi. Bunu CHP Hatay Milletvekili Nermin Yıldırım Kara ve Ali Öztunç onlarla birlikte verdiler. Ama önergeyi AK Parti ve MHP milletvekilleri reddettiler. Biz bu önergenin kabul edileceği düşüncesiyle çok umutluyduk. Onların kabul etmemeleri ile bizler tekrar bir daha enkaz altında kaldık ve o gündür bugündür ben enkazın altından kalkamıyorum. Bu acıların enkazların altında kaldık. Bu önergelere ret veren milletvekillerimiz de bizlerin çaresizliğinin, dermansızlığının, ağırlığının altında kalsınlar diyorum. Kayıplarımızın bulunması onların bu önergeyi kabul etmeleri ile birlikte olacaktı. Şu anda kabul etmedikleri için elimizdeki bütün delil ve bulgular zaten kaybolmak üzere, ulaşamıyoruz.'' açıklamasını yaptı. “Yalçın Coşkun’un da adalet önüne çıkmasını talep ediyorum” Rönesans Rezidans'ın şantiye sorumlusu Yalçın Coşkun’un Karadağ'da yaşadığını, Adalet Bakanlığı'nın bu şahsı alması için kırmızı bülten çıkarılması gerektiğini belirten Öztürk, “Binanın müteahhidi Yaşar Coşkun, şu anda tabii ki tutuklu bulunmakta. Onunla birlikte diğer sorumlular da tutuklu bulunmakta. Yalçın Coşkun’un da yakalanıp onun da adalet önüne çıkmasını talep ediyorum. Cenazesi çıkanların davaları sürüyor ama bu 52 tane kaybın davaları hala başlamadı 2 yıl olmasına rağmen. Hakimi ve savcısı da zaten daha belirlenmemiş. Biz bu bilgilere ulaştık onun için bir an önce bu davaların da başlamasını istiyoruz. Kayıplarımızın bulunmasını istiyoruz” dedi. “Halk olarak hükümetin varlığını omuzlarımızda hissetmek isterdik” ''Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim döneminde talihsiz bir açıklama yaptığını'' ileri süren Öztürk, sözlerine şöyle devam etti: “Hatay'da merkezi yönetimle yerel yönetim birlikte olmadığı için Hatay bad-el harab-ül Basra oldu. Yardımlar gitmedi’ dedi. Evet Sayın Cumhurbaşkanım çok doğru söylüyorsunuz, Hatay bad-el harab-ül Basra oldu. Basr olan insanlarımız da buradalar. Bizler daha bu kayıp çocuklarımıza ulaşamadık. Bizler halk olarak hükümetin ve devletin elinin varlığını, birliğini omuzlarımızda hissetmek isterdik. Sizin bu cümleniz beni çok üzdü, çok yordu. Lütfen bir an önce Sayın Cumhurbaşkanım babasınız, dedesiniz, elinizi vicdanınıza koyun siyasi hırslara yenik düşmeden. Sayın Cumhurbaşkanım sizler evet insani olarak eli kırılan, kolu kıran ya da herhangi bir sıkıntısı olan vatandaşlarımızı arıyorsunuz, geçmiş olsun dileklerinde bulunuyorsunuz. Biliyorsunuz ben sizin peşinizden koştum bayağı bir gündem oldum. Ama bir gün olsun ‘Bu annenin derdi nedir sıkıntısı nedir, acaba bunun üç tane evladı nerede dışarısı soğuk onların kemikleri nerede? Suna Öztürk’ü çağırın onun derdine bir çare olalım’ diyebilirdiniz. Beni çağırmasanız dahi buradaki 52 tane kayıp vatandaşımızın ailelerini çağırsaydınız, bizlere bir varlığınızı birliğinizi bildirseydiniz. Dertlerimize çare olmanızı istiyoruz. Bir an önce bu sorumluların yakalanmasını, adalet önüne çıkmalarını, kayıpların bulunmasını istiyoruz." ''Kızımın da torunlarımın da bir mezarları olsun'' Ankara AFAD şube müdürü ile görüşmesinde bir poşet kemik bulunduğunu söylediğini, ancak bu kemiklerin akıbetini bilmediklerini belirten Suna Öztürk, “Ben de bu bir poşet kemiğin bir an önce DNA testinin yapılmasını istiyorum. Bu bir poşet kemiğin içinde 40 tane kemik varsa 30'u yandıysa on tanesi sağlamdır. Belki benim kayıp çocuklarım bulunmayacak ama oradan bir tane benim gibi kalbi yanan acılı bir annenin acısı dinecek, bir kemiği de olsa bir mezarı olacak" diye konuştu.  Suna Öztürk, "Benim iki yitik kuzumu verin ben başka bir şey istemiyorum. Benim sizlerden talebim bir diş bir kemik parçası...Kızımın da torunlarımın da bir mezarları olsun. Beni bu ıstıraptan kurtarırsanız çok sevineceğim Sayın Ali Yerlikaya. Bizlerin üzerinden elinizi çekmeyeceğinizden çok eminim” dedi.

Devamını Okumak İçin Tıklayınız