CHP'li Tanrıkulu'ndan Siber Güvenlik Yasası'na tepki: "İfade özgürlüğüne, özel yaşama müdahale etmenin yeni bir aracı"

Yayınlanma: 05.03.2025 22:52 Güncelleme: 05.03.2025 22:52

TBMM Genel Kurulu'nda 21 maddelik Siber Güvenlik Kanunu Teklifi görüşmeleri devam ediyor. Teklif üzerine söz alan CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Yasada yurttaşlarımızın insan haklarının, ifade özgürlüğünün nasıl korunacağı noktasında hiçbir düzenleme yok. Yasanın bu hâliyle düzenlenmesini ve bu yasanın temel amacını yurttaşlarımızın, muhalefetin temel haklarına, ifade özgürlüğüne, kişi özgürlük ve güvenlik hakkına, özel yaşama müdahale etmenin yeni bir aracı olarak ele aldığınızı görüyoruz; anlayış olarak, gerekçe olarak ve uygulamalardan çıkardığımız sonuç" dedi.

(TBMM) - TBMM Genel Kurulu'nda 21 maddelik Siber Güvenlik Kanunu Teklifi görüşmeleri devam ediyor. Teklif üzerine söz alan CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, "Yasada yurttaşlarımızın insan haklarının, ifade özgürlüğünün nasıl korunacağı noktasında hiçbir düzenleme yok. Yasanın bu hâliyle düzenlenmesini ve bu yasanın temel amacını yurttaşlarımızın, muhalefetin temel haklarına, ifade özgürlüğüne, kişi özgürlük ve güvenlik hakkına, özel yaşama müdahale etmenin yeni bir aracı olarak ele aldığınızı görüyoruz; anlayış olarak, gerekçe olarak ve uygulamalardan çıkardığımız sonuç" dedi. TBMM Genel Kurulu'nda Siber Güvenlik Kanunu Teklifi, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi görüşmeleri devam ediyor.  Teklif üzerine söz alan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, geçtiğimiz günlerde PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın kamuoyuyla paylaşılan bildirisini hatırlatarak bir demokratikleşme sürecinin başladığını ve görüşülen kanun teklifinin bir demokrasi ihlali olduğu gerekçesiyle geri çekilmesi gerektiğini söyledi. Çandar'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: "Tarihi nitelikte bir döneme adım atmış bulunuyoruz. Cuma günü Abdullah Öcalan tarafından 'Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı' yapıldı. Bu çağrının iki önemli bölümünü, tümü önemli ama iki önemli bölümünü, özellikle dikkatinize getiriyorum: 'Kürt-Türk ilişkilerinde bin yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.' Bu paragraf Türk-Kürt kardeşliğine vurgu yapan paragraf. Çağrının sonunda da 'Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi' deyip tüm grupların silah bırakması ve PKK'nın kendisini feshetmesi çağrısında bulunuyor. Bu çağrı yapıldıktan hemen sonra MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli 27 Şubat 2025 tarihinde 'DEM Heyeti tarafından kamuoyuna okunan ve İmralı'da kaleme alınan açıklama baştan sonra değerli ve önemlidir' demiştir. Arkasından Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada 'Dün itibarıyla yeni bir sayfaya geçilmiştir. Bu kritik dönemin âlâyıvalayla değil, sükûnetle, serinkanlılıkla, sabırla ve elbette samimiyetle yürütülmesinin en isabetli yöntem olduğu kanaatindeyiz' demiş ve silah ve terör baskısı ortadan kalkınca doğal olarak siyasetin demokratik alanı daha da genişleyecektir tespitinde bulunmuştur. Hâl bu iken hukuk zemini ve siyaset, demokratik siyaset gerekliliği ortadadır. Ve buradan hareketle yine Sayın Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı konuşmada gündeme getirdiği umut hakkının harekete geçirilmesi, Abdullah Öcalan'ın bulunduğu koşulların değiştirilmesi ve bu silah bırakma ve PKK'nin feshi gibi tarihi adımların atılmasında rol oynayabilmesinin önü açılmalıdır. Bu ne demek oluyor? Her türlü antidemokratik girişimden zamanın ruhu itibarıyla vazgeçmemiz gerekliliğini ifade ediyor. Bu nedenle bu konuya dönersek; Siber Güvenlik Kanunu Teklifi'nin de bir demokrasi ihlali ve özgürlüklere karşı sorunlu yapılar taşıması nedeniyle geri çekilmesi ve getirilmemesi gerekiyor. Önümüzde bir iç barış döneminin kapısı açılıyor, buna zarar vermeyelim. Her türlü antidemokratik uygulamadan ve bu çerçevede de her türlü antidemokratik kanun teklifinden uzak duralım, bunları geri çekelim ve her birimiz önümüzde açılacak barış kapısının açılmasına destek verelim. "Devleti yönetenler ihmalkârlıklarının bedelini günü geldiğinde mutlaka ödeyecekler" İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz da Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı'nın yalanladığı veri sızıntısı iddialarını hatırlatarak bu alanda bir kanunun gerekli olduğunu ancak bunun liyakatla yapılması gerektiğini belirterek şunları söyledi: "Bundan birkaç yıl önce 'siber suçlar' denildiğinde aklımıza uluslararası hacker grupları, devlet destekli dijital casusluk operasyonları gelirdi. Bugün ise 15-16 yaşında çocuklar Türkiye Cumhuriyeti'nin dijital altyapısını nasıl ele geçirdiğini, milyonlarca vatandaşın kişisel verilerini çaldığını ve bunu bir gelir kapısı hâline getirdiğini de görüyoruz. Bu verileri korumaktan sorumlu olan devlet kurumları maalesef liyakatsiz kadrolarla dolduruldu. Siber güvenlik eş dost, akraba atamalarıyla yönetilecek bir kurum değildir. 2015 yılında MERNİS sisteminden milyonlarca kimlik bilgisinin sızdırılmasıyla başlayan sürecin 2018'de sigorta şirketlerinin sistemlerine yapılan saldırılarla devam ettiğini, 2020'de devletin tüm dijital altyapılarının tehlikeye girdiğini, 2022'de de 101 milyon vatandaşın kişisel verisinin ele geçirildiğini yani çalındığını görüyoruz. Bu veriler internetin karanlık köşelerinde satılmaya başlandı. Devlet âdeta 'Görmedim, duymadım, bilmiyorum' diyerek bu güvenlik açıklarını örtbas etmeye çalıştı. Bunlar yaşanırken AK Parti hükümeti her zaman olduğu gibi örtbas etmeye çalışıyor. O kadar ki bu konuyu gündeme getirenler tehdit edildi, 'Veri güvenliği sağlandı' denilerek yalan beyanlar verildi. Devleti yönetenler bu ihmalkârlıklarının bedelini günü geldiğinde mutlaka ödeyeceklerdir." "Yargının da üzerinde yetkilerle donanmış bir başkanı getirmenin gelecek açısından da problemler yaratacağı unutulmamalı" CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer de yargı kararlarındaki adaletsizliklere dikkat çekerken kanun teklifiyle Siber Güvenlik Kurulu Başkanı'na verilmesi beklenen yetkilere şu sözlerle tepki gösterdi:  "Bir başkanlık oluşturuluyor. Bu başkanlığa Cumhurbaşkanı'na verilen yetkinin konuyla ilgili neredeyse tüm yetkilerine sahip bir başkan oluşturuluyor. Başkan hukuk kurallarının dışında bütün bilgilere sahip, o anlamda taşıyıcı. Peki, ülkemizdeki sistemde şu anda nasıl yönetiliyoruz biz? Bizde bir Cumhurbaşkanı var ve aynı Cumhurbaşkanı bir de partinin Genel Başkanı. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre bir memurun siyaset yapması yasak ama bir bakıyorsunuz AK Parti'nin kongresinde Cumhurbaşkanlığı Ofisinde görev yapan memurların hepsi orada. Öyle olunca belirlenecek başkanın bir parti mensubu kimliği oluşacak. Halk TV'nin Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş tutuklanmasını gerektirmeyecek bir konuda otuz dört gün cezaevinde yatırıldı, sonra beraat kararı verildi. Otuz dört günün hesabını kim verecek? Onunla beraber Seda Selek, Serhan Asker, Barış Pehlivan, Kürşat Oğuz bunlara istenen cezalara bakıyorsunuz, sonra hukukun keyfîliğini içinde yaşayarak görüyorsunuz. Türkiye'nin bu anlamda siber güvenlik için teknolojisini yenilemesi gerekiyor mu? Gerekiyor ama yargının da üzerinde yetkilerle donanmış; dediğim dedik, öttürdüğüm düdük mantığıyla hareket edebilecek tüm yetkilere sahip bir başkanı oraya getirip koymanın gelecek açısından da problemler yaratacağı unutulmamalı." "Yasayı ifade özgürlüğüne, özel yaşama müdahale etmenin yeni bir araç olarak ele aldığınızı görüyoruz" AK Parti iktidarının hukuk devleti ilkeleri yerine güvenlik devleti ilkelerini takip ederek kişi özgürlüklerini yok sayan politikalar takip ettiğini ifade eden CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun diploması üzerinden yaşanan tartışmalara atıfta bulunarak şöyle konuştu:   "Hukuk devleti mi güvenlik devleti mi? AK Parti maalesef kuruluş değerlerinden çok daha uzaklaşarak özellikle 2016'dan sonra, Anayasa değişikliğinden sonra hukuk devleti ile güvenlik devleti arasındaki dengeyi de bir tarafa bırakarak tamamen güvenlik odaklı, kişi özgürlüklerini ve haklarını esas almayan başka bir yönelim içerisine girdi. Yasada yurttaşlarımızın, kişilerin temel haklarının nasıl korunacağı noktasında, insan haklarının nasıl korunacağı noktasında, ifade özgürlüğünün nasıl korunacağı noktasında, özel yaşamın nasıl korunacağı noktasında hiçbir ibare, hiçbir düzenleme yok. Temel haklar konusunda tek bir cümle bile yer almamış. Yasanın bu hâliyle düzenlenmesini ve mevcut anlayışınızı, bu yasanın temel amacını yurttaşlarımızın, muhalefetin temel haklarına, ifade özgürlüğüne, kişi özgürlük ve güvenlik hakkına, özel yaşama müdahale etmenin yeni bir aracı olarak ele aldığınızı görüyoruz; anlayış olarak, gerekçe olarak ve uygulamalardan çıkardığımız sonuç. İBB Başkanımız İstanbul Başsavcılığı'nda beyana çağrıldı, gitti, beyanda bulundu otuz dört yıl önce üniversiteye yaptığı bir geçişle ilgili olarak; onun sorgulanması var. Nerede hukuki güvenlik hakkı, nerede? Otuz yılda adam öldürseniz, canavarca hisle adam öldürseniz zaman aşımından hakkınızda dava açılmaz, soruşturma açılmaz, varsa ceza düşer ama otuz dört yıl sonra diplomayla ilgili olarak o zaman geçerli olmayan kuralları şimdi öne koyarak 'Hayır, senin diploman geçerli değil' diyorsunuz. Buna özen göstermeyen bir AK Parti iktidarı nasıl bu yasayla bizim haklarımıza özen gösterecek?"

Devamını Okumak İçin Tıklayınız